2 Kasım 2010 Salı | By: Acemi bi bilogcu...

Öyle bi geçer zaman ki...

       Bir vakitler gülüp alay ettiğim, yerden yere vurduğum eski yapım yerli filmlerin kopyalarıyla geçiriyorum akşamlarımı. İçinde donup kaldığımı gerçeklik canımı acıtıyor çünkü. Çünkü kaybettiğimiz masumiyeti özlüyorum. Tutkulu aşkları, güzel komşuları, komşulukları, hayata karşı onurlu duruşları...Şimdi 60'lar, 70'ler konulu filmlerde takılıp kalmam da, yüzümde hüzünlü bi ifadeyle ekrana kilitleniyor olmam da sırf bu yüzden...İçinden eski geçen herşey beni kendine çekiyor... 

       Elvan gazozları, arap kızlı Mabel sakızları devrin sefasını sürerken biz telli arbalarımızı yarıştırırdık...Enine çizgili tişörtlerimizin altında yarası kabuk bağlamış dizlerimizi gururla gösterebildiğimiz kısa pantolonlarımız vardı.  Uzay1999'un kapı tutmacına benzeyen silahına sahip olabilmek için eski bavulların kulplarını söker, Doktor Kimbılın peşinden koştururduk. Heidi Klara'ya yürümeyi öğretemese de biz Klara'ya inat elimsende oynar, komşu bahçelerden erik aşırır, akşam ebesi olmamak için son sürat evlere dağılırdık...Telesafiri bol şenlikli evimizde mutlu mutlu yaşardık...

    Ablam ve abimin devam ettiği okula neden gitmediğimi bi türlü anlamadığım o afacan Sezercik yıllarımda, eve çok yakın okulun yükseeek duvarı dibinde saatlerce oturduğumu hatırlarım. Hiç unutmuyorum bi gün okulda yangın çıktığı için eve gelen bizimkilere bakıp,  ''Ohh ya artık siz de gitmeyeceksiniz.'' deyip sevinmiştim...Minik Osman gözüyle gördüğüm o sokak kocaman, avluları çevreleyen duvarlar çok yüksek, yollar çok uzun gelirdi. Yıllar sonra, çocukluğumun geçtiği o sokağa kocaman bi herif olarak gittiğimde gördüm ki, duvarlar alçalmış, sokak daralmış, yollar kısalmıştı. Onlar çekmemişti...Büyümek kimbilir kaçıncı kez canımı acıtmıştı...

    Tohuma kaçmış kabakları, jilet marifetiyle ameliyat eder, çöpte bulduğumuz fare cesetleriyle kızları korkutur, ekmek içine benzer sünger parçalarıyla nur yüzlü amcalara şakalar yapar, yukarı mahallenin çocuklarını taşa tutar, sakızlardan çıkan artiz resimleriyle kumar oynar, komşu bahçelerden meyve çalar, elimize geçen harçlıklarla çatapat alır, canını yaktığımız bi yukarı mahalle çocuğunun isyanının hedefi olur, alnının çatına okkalı bi taş darbesi alabilecek gözükara çocukluğumuzun tadını çıkarırdık...( o yara izi hala yerindedir.) Steril bi çocukluğu olmayan şanslı insanlardanım...

     Şimdi bir filmin dekorunda, arap bacı ve sevgilisinin birbirlerine bakan yüzlerinde, dudak mesafesinde asılı kalmış çocukluğum ;  ulan seni çok özlüyorum?

    Veresiye satan adamın bahtsız haline bürünmeden iyice, yazıyı noktalamak istiyorum...

   

0 yorum:

Yorum Gönder